tr
Randevu Planla icon

MENU

Gebelikte Düşükler (Abortus)

Düşük, gebeliğin 20. haftasından önce veya bebek 500 gramlık ağırlığa erişmeden önce herhangi bir nedenle gebeliğin sona ermesi durumudur. Bu süreç, anne adayları için duygusal olarak zorlu bir deneyim olabilir ve altta yatan birçok faktör bu duruma katkıda bulunabilir.

Düşük Nedir?

Neden Olur?

Düşük, gebeliğin erken dönemlerinde meydana gelen bir gebelik kaybıdır. Gebeliğin yasal sınırlar içinde istek üzerine sonlandırılmasına yasal tahliye, anne adayının sağlığı, fetüste yaşamla bağdaşmayan anomaliler veya fetüsün ölümü gibi durumlarda gebeliğin sonlandırılmasına ise tıbbi tahliye adı verilir. Bu makalede, kendiliğinden oluşan düşükler üzerinde durulacaktır.

Düşüklerin en yaygın nedenlerinden biri, embriyonun genetik olarak sağlıklı bir şekilde gelişememesidir. Erken gebelikte meydana gelen düşüklerin %50'sinden fazlası, tesadüfi kromozom anomalilerinden kaynaklanır. Bu anomaliler, döllenmiş yumurta hücresinin (oosit) genetik materyalinde meydana gelen hatalar sonucunda ortaya çıkar. Doğa, hatalı genetik yapıların hayatta kalma şansını azaltarak doğal seleksiyon yoluyla en mükemmel genetik kombinasyonları korumaya çalışır.

Döllenmeden sonra, embriyonun rahim içine yerleşmesi (implantasyon) ve burada gelişmeye devam etmesi gerekmektedir. Ancak, implantasyon sürecindeki problemler, düşük riskini artırabilir. Ayrıca, hormonal dengesizlikler, annenin kronik hastalıkları, rahim yapısındaki anormallikler ve diğer tıbbi durumlar da düşük riskini artırabilir.

Z_Pattern

3. Düşük Riskini Artıran Faktörler

Düşük riskini artıran birçok faktör vardır. Bu faktörler içinde yaygın olanlar şunlardır:

İleri Anne Yaşı: Anne adayının yaşı arttıkça, düşük riski de artar. 20 yaşından genç olan kadınlarda düşük riski yaklaşık %10 iken, 40 yaşın üzerindeki kadınlarda bu oran %30'a çıkar. Bu artış, yaşla birlikte artan genetik anomalilerle ilişkilidir.

Baba Yaşı: Baba adayının yaşı da düşük riskini etkileyebilir. 40 yaşın üzerindeki babalarda düşük riski iki kat artar.

Hormonal ve Kronik Hastalıklar: Polikistik over sendromu (PCOS), hipotiroidi gibi hormonal bozukluklar, kalp, karaciğer ve böbrek hastalıkları gibi kronik hastalıklar düşük riskini artırabilir. Ayrıca, otoimmün hastalıklar, ileri derecede anemi ve kanser gibi ciddi sağlık sorunları da düşük riskini yükseltebilir.

Jinekolojik Sorunlar: Rahim şekil bozuklukları, miyomlar ve rahimde yapışıklıklar gibi jinekolojik sorunlar, embriyonun rahim içine sağlıklı bir şekilde yerleşmesini engelleyebilir ve düşük riskini artırabilir.

Yaşam Tarzı Faktörleri: Sigara ve alkol kullanımı, bazı mesleki maruziyetler (örneğin kimyasallar), düşük riskini artıran önemli faktörlerdendir. Ayrıca, aşırı stres ve yetersiz beslenme de gebelik kayıplarına yol açabilir.

Geçmişteki Düşükler: Daha önce düşük yapmış olan kadınlarda, sonraki gebeliklerde düşük yapma riski hafifçe artar. İki veya daha fazla düşük yapmış olan kadınlarda bu risk daha da yükselir. Ancak, geçmişteki düşük sayısına rağmen, sağlıklı bir bebek doğurma olasılığı hala oldukça yüksektir; bu oran %55 ile %75 arasında değişmektedir.

4. Düşüklerin Tanı ve Tedavisi

Düşüklerin tanısı, ultrasonografi ve kan testleri ile konur. Ultrason, embriyonun gelişimini ve kalp atışlarını izlemek için kullanılırken, kan testleri beta HCG seviyelerini ve diğer hormon düzeylerini değerlendirmek için yapılır.

Düşüklerin tedavisi, altta yatan nedenlere bağlı olarak değişir. Örneğin, hormonal dengesizliklerden kaynaklanan düşüklerde progesteron desteği veya tiroid hormon tedavisi uygulanabilir. Rahim anomalileri cerrahi müdahalelerle düzeltilebilir. Ayrıca, kan pıhtılaşma bozukluklarından kaynaklanan düşüklerde kan inceltici tedaviler kullanılabilir.

5. Düşüklerden Sonra Ne Yapılmalı?

Bir düşükten sonra, doktorunuzla bir değerlendirme yapmanız önemlidir. Bu değerlendirme, gelecekteki gebelikler için risk faktörlerini belirlemeye yardımcı olabilir. Ayrıca, düşük sonrası duygusal destek almak da bu süreci daha sağlıklı bir şekilde atlatmanıza yardımcı olabilir.

Düşüklerin çoğu tekrarlayıcı özellik taşımaz ve bir sonraki gebeliğin sağlıklı bir şekilde devam etme olasılığı yüksektir. Ancak, ardışık düşükler yaşanıyorsa, altta yatan nedenlerin araştırılması için kapsamlı bir tıbbi değerlendirme gereklidir.

Gebelikte düşük, genetik faktörlerden hormonal dengesizliklere kadar birçok nedenle meydana gelebilir. Ancak, bu durum çoğunlukla tekrarlayıcı değildir ve sağlıklı bir gebelik elde etme şansı yüksektir. Düşük risk faktörlerini bilmek, bu süreçte daha bilinçli kararlar almanıza yardımcı olabilir.

Düşük Sonrası Hangi Analizler Yapılır?

Düşük, bir kadının gebeliğin erken dönemlerinde yaşadığı en zor deneyimlerden biridir. Tekrarlayan düşükler ya da birden fazla düşük yaşayan kadınlar için, altta yatan nedenleri belirlemek amacıyla bir dizi test ve analiz yapılması gerekebilir. Bu analizler, gelecekteki gebeliklerin sağlıklı bir şekilde devam etmesine yardımcı olabilecek önemli bilgiler sağlar. Aşağıda, düşük sonrası genellikle yapılan analizler ve bu testlerin ne amaçla yapıldığına dair bilgiler yer almaktadır.

1. Kromozom Analizi (Karyotip Analizi)

Kromozom analizi, hem anne hem de baba adayında yapılabilir. Bu test, çiftlerin genetik yapısında bir anomali olup olmadığını belirlemek için kullanılır. Özellikle dengeli translokasyonlar gibi kromozomlarda meydana gelen yapısal değişiklikler, düşüklerin yaygın nedenlerinden biridir. Karyotip analizi, düşük materyalinde de yapılabilir; bu sayede, düşükten sonra fetüsün kromozomlarında bir anomali olup olmadığı belirlenebilir.

2. Antifosfolipid Antikor Testleri

Antifosfolipid sendromu (APS), tekrarlayan düşüklerin yaygın nedenlerinden biri olarak bilinir. Bu testler, kanın pıhtılaşma eğilimini artıran antifosfolipid antikorların varlığını tespit etmek için yapılır. Lupus antikoagülanı, antikardiyolipin antikorları ve anti-β2 glikoprotein I antikorları gibi testler bu kapsamda incelenir. APS varlığı durumunda, kan inceltici tedaviler ile gebelikte pıhtılaşma sorunlarının önüne geçilebilir.

3. Hormon Testleri

Hormonal dengesizlikler, düşüklerin sık görülen nedenlerindendir. Progesteron, tiroid hormonları (TSH, T3, T4) ve prolaktin seviyeleri gibi hormon testleri, düşük sonrası yapılabilecek önemli analizlerdendir. Örneğin, tiroid disfonksiyonu veya progesteron eksikliği, gebelikte düşük riskini artırabilir.

4. Rahim İç Yapısının Değerlendirilmesi (Histeroskopi ve Histerosalpingografi)

Rahim iç yapısının değerlendirilmesi, rahimdeki yapısal anormalliklerin tespiti için önemlidir. Histeroskopi, rahim içinin doğrudan gözlemlenmesini sağlar ve septum, yapışıklıklar veya miyomlar gibi anormallikleri tespit etmek için kullanılır. Histerosalpingografi (HSG) ise rahim ve fallop tüplerinin röntgenle görüntülenmesini sağlar ve rahimdeki şekil bozukluklarını ortaya çıkarabilir.

5. Pıhtılaşma Testleri (Trombofili Paneli)

Trombofili, kanın aşırı pıhtılaşma eğilimi gösterdiği bir durumdur ve bu da gebelikte düşük riskini artırabilir. Faktör V Leiden, Protrombin G20210A mutasyonu, Protein C ve S eksiklikleri ve Antitrombin eksikliği gibi pıhtılaşma bozuklukları bu panelde incelenir. Trombofili varlığı tespit edilirse, gebelik sırasında antikoagülan tedavi ile düşük riski azaltılabilir.

6. Otoimmün Hastalık Testleri

Otoimmün hastalıklar, bağışıklık sisteminin kendi dokularına saldırmasına neden olan durumlardır. Bu durumlar, gebelik kayıplarına yol açabilir. Antinükleer antikor (ANA) testi ve diğer otoimmün markerlar, bağışıklık sistemiyle ilgili bir sorun olup olmadığını belirlemek için yapılabilir.

7. Enfeksiyon Testleri

Bazı enfeksiyonlar, fetüsün gelişimini olumsuz etkileyerek düşük riskini artırabilir. Rubella (kızamıkçık), sitomegalovirüs (CMV), toksoplazma ve listeria gibi enfeksiyonlara karşı yapılacak kan testleri, annenin bu enfeksiyonlara maruz kalıp kalmadığını belirleyebilir.

8. Genetik Danışmanlık

Tekrarlayan düşükler yaşayan çiftler için genetik danışmanlık, gelecekteki gebeliklerin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için önerilen bir yaklaşımdır. Genetik danışmanlık, çiftlere genetik risk faktörleri hakkında bilgi verir ve gerekirse genetik testlerin yapılmasını sağlar.

Düşük Tehdidi: Belirtiler, Nedenler ve Tedavi Yöntemleri

1. Düşük Tehdidi Nedir?

Düşük tehdidi, gebeliğin ilk yarısında vajinal kanama veya kanlı akıntı ile kendini gösteren ve genellikle endişe verici bir durumdur. Düşük tehdidi, gebeliklerin yaklaşık %20-25'inde görülür ve erken dönemdeki düşüklerin %40-50'si düşükle sonuçlanabilir.

Düşük tehdidi, gebeliğin ilk 20 haftasında görülen vajinal kanama ile tanımlanır. Bu durum, gebeliğin düşükle sonuçlanabileceği anlamına gelir, ancak her kanama düşükle sonuçlanmaz. Düşük tehdidi tanısı, jinekolojik muayene ve ultrasonografi ile konur. Rahim ağzının kapalı olduğu ve ultrasonda bebeğin kalp atışlarının gözlendiği durumlarda düşük tehdidi tanısı konabilir. Bebeğin kalp atışlarının henüz izlenemediği çok erken gebelik haftalarında, rahim içindeki gebelik kesesinin düzgün yapısının korunup korunmadığına bakılır.

2. Düşük Tehdidinin Belirtileri

Düşük tehdidinin en yaygın belirtisi vajinal kanamadır. Bu kanama genellikle hafif başlar, ancak günler hatta haftalar sürebilir. Kanama arttıkça, durumun düşükle sonuçlanma riski de artar. Bunun yanı sıra, karın ve kasık ağrısı da düşük tehdidi belirtisi olabilir. Bu ağrı hafif veya orta şiddette olup, adet sancısına benzer bir yapıda olabilir.

3. Düşük Tehdidinin Nedenleri

Düşük tehdidi, birçok faktörden kaynaklanabilir. Bu faktörler arasında şunlar bulunur:

Hormonal Dengesizlikler: Progesteron gibi hormonların yetersizliği, gebeliğin erken dönemlerinde düşük tehdidine yol açabilir.

Genetik Anomaliler: Embriyonun genetik yapısındaki anormallikler, gebeliğin devamını engelleyebilir.

Rahim Anormallikleri: Rahimdeki yapısal bozukluklar, myomlar veya polipler düşük tehdidine yol açabilir.

Enfeksiyonlar: Rahim veya idrar yolu enfeksiyonları, düşük tehdidinin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Travmalar: Karın bölgesine alınan darbeler veya şiddetli düşmeler, düşük tehdidine yol açabilir.

Diğer Sağlık Sorunları: Kontrolsüz diyabet, hipertansiyon ve tiroid bozuklukları gibi kronik sağlık sorunları da düşük tehdidine neden olabilir.

4. Düşük Tehdidinin Teşhisi

Düşük tehdidini teşhis etmek için jinekolojik muayene ve ultrasonografi en sık kullanılan yöntemlerdir. Muayene sırasında rahim ağzının kapalı olup olmadığına bakılır. Ultrasonografi ile bebeğin kalp atışları ve rahim içindeki yapılar değerlendirilir. Erken gebelik haftalarında, ultrason ile embriyonun düzgün gelişip gelişmediği izlenir. Kanama durumunda, dış gebelik, mol gebeliği veya diğer patolojik durumlar da değerlendirilmelidir.

5. Düşük Tehdidi Durumunda Ne Yapılmalı?

Düşük tehdidi tanısı konduğunda, anne adaylarının uygulayabileceği bazı önlemler bulunmaktadır. Ancak, bu önlemlerin düşük tehdidini kesin olarak önlediğine dair yeterli bilimsel veri bulunmamaktadır.

İstirahat: Düşük tehdidi durumunda genellikle istirahat önerilir, ancak bunun kesin olarak düşük tehdidini önlediğini gösteren güçlü kanıtlar yoktur.

Cinsel İlişkiden Kaçınma: Cinsel ilişki, rahimde kasılmalara neden olabileceği için düşük tehdidi durumunda genellikle yasaklanır.

Progesteron Tedavisi: Progesteron tedavisi, düşük tehdidinde sıkça kullanılan bir yöntemdir. Ancak, progesteronun düşük tehdidini önlemedeki etkinliği konusunda yeterli bilimsel veri bulunmamaktadır. Bazı çalışmalar, progesteronun sadece kaçınılmaz olan bir düşüğü geciktirdiğini öne sürmektedir.

Anti-D İmmunglobulin (Rhogam) Uygulaması: Kan uyuşmazlığı olan çiftlerde, düşük tehdidi veya düşük sonrası Anti-D immunglobulin uygulanması ihmal edilmemelidir. Bu, gelecekteki gebeliklerde Rh uyuşmazlığına bağlı komplikasyonları önlemek için önemlidir.

6. Düşük Tehdidi Sonrası Gebelik Takibi

Düşük tehdidi geçiren anne adaylarının, gebelikleri boyunca daha sıkı takip edilmeleri önerilir. Gebeliğin ilerleyen haftalarında erken doğum riski veya bebekte gelişme geriliği gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle, düşük tehdidi tanısı almış olan anne adayları, düzenli doktor kontrollerine gitmeli ve doktorlarının önerilerine uygun hareket etmelidir.

Düşük tehdidi, gebeliğin erken dönemlerinde karşılaşılan ciddi bir durumdur ve anne adaylarının dikkatli olması gerekir. Vajinal kanama veya karın ağrısı gibi belirtilerle karşılaşıldığında, mutlaka bir sağlık profesyoneline başvurulmalıdır. Düşük tehdidi tanısı konduğunda, gebeliğin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için gerekli önlemler alınmalı ve düzenli takipler yapılmalıdır. Bu makale, düşük tehdidi hakkında güncel ve bilimsel bilgileri sunarak, anne adaylarının bilinçli kararlar almasına yardımcı olmayı hedeflemektedir.